CMO Society’nin “Çizgi Dışı Buluşmalar”ının ilk konuğu Prof. Dr. Yankı Yazgan’ın sunumundan satır başları.
CMO Society’nin en yeni etkinliklerinden biri Çizgi Dışı Buluşmalar. İlkini geçtiğimiz ay gerçekleştirdiğimiz bu buluşmalarda farklı disiplinlerden uzmanlarla farklı perspektiflere odaklanıyoruz. İlk konuğumuz Prof. Dr. Yankı Yazgan’dı. Yankı Yazgan’la beynimizi tanımaya çalıştık. Beynimizin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini sorguladık. 2,5 saatlik sohbeti bir sayfaya sığdırmak güç ama, Prof. Yazgan’ın sunumundan önemli gördüğüm bazı başlıkları paylaşmak istiyorum:
“Soru üretmek dünyanın en zor işi”
“Soru–cevap deyip geçmemek lazım. İnsan zihninin en temel formatı. Cevaplar konusunda hiç kimsenin sıkıntısı yok. Cevap çok dünyada. Ancak soru soran insanlar istiyoruz. Gençleri yetiştirirken de. Birçok kişide olmasını istediğimiz özellik. Çünkü soru üretmek dünyanın en zor işi. Soru hazırlama eğitimi almamız gerekiyor. Soru–cevap formatını geliştirmek gerekiyor. Bu format Türkiye’de yeterince gelişmemiş.”
“Beyni anlamanın yolu dinleme, konuşma, kulak verme ve gözleme dayanıyor”
“Zaman zaman katıldığım konferanslarda birtakım nöro görüntüleri göstererek ‘Bak bu bölge kolayı (içecek) sevdiğini gösteriyor, bu da bilmem ne’ gibi sunumlara rastlıyorum. Pazarlamacıların hoşuna giden nöromarketing bilgilerinin bilimsel zemininin oldukça kaypak olduğunu; hâlâ güvenilir bir bilgi içermediğini söylemek isterim. İki doğru soru sormanın o karmaşık testlerden daha etkili olduğunu gösteren pek çok araştırma var. En azından bir hastalığı bile beyin görüntüleriyle gösteremezken ‘ağız tadını’ gösterebilmek o kadar da kolay değil. ‘Ağız tadı’ deyip geçmemek lazım. Ne denli kompleks bir şey olduğunu biliyoruz.
“Beri yandan tabii ki beynin işleyişiyle ilgili aslında günümüzdeki görüntü sistemlerine gerek yok.
“İnsan zihni son derece güçlü. Dünyadaki derin düşünce, bilim, bizim kuşakla başlamış değil. Geçmişe baktığımızda geçmişteki parlak düşünürlerin çok sınırlı olanakla, bilgisayar falan olmadan da dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyebildiklerini ve bunu kağıt kalemle de ifade edebildiklerini görüyoruz.
O nedenle de insan beynini anlamanın yolu teknolojinin yardımından çok, dinleme, konuşma, kulak verme ve gözleme dayanıyor.”
“Konsantre olmak ne demek?”
“Konsantre olmak bir şeye gereken zamanı verebilmektir. Örneğin çocuklar yemek yerken yeterli zamanı vermedikleri için lezzete konsantre olamıyorlar. O yüzden, lezzeti hemen hissedilen ‘fast-food’ denilen yiyecekler çocuklara daha lezzetli geliyor. Bu 14 yaş civarında değişmeye başlıyor. Tam 14 yaş civarında insan beyninde konsantrasyonu sağlayan sistemlerle, yani odaklanma sistemleriyle, arzu, dürtü gibi sistemler arasındaki bağlantılar oluşmaya başlıyor. Bu sayede hemen tatmin olma arzumuzu bir parça ertelemeye başlıyoruz.”
“İnsanlar rasyonel mi düşünür, irrasyonel mi?”
“Duruma göre değişiyor. Zaman baskısı altında rasyonelite – irrasyonelite dengesi değişiyor. Rasyonelite gerçek yaşam. İrrasyonelite ‘bu yapılacak şey mi’ dediğimiz durum. İrrasyonel gözüken şeyler başka bir zaman diliminde rasyonel olabiliyor. Adaptif değeri var. İnsanlar genellikle adaptif düşünüyorlar. Adaptif, o anın gereğine uygun demek. Hatta bunun için başka bir terim var. Ben onu kullanmayı tercih ediyorum: Anlık gerçeklik. ‘Momentary realist.’ O anın gerçeği.
“Günümüz toplumlarında süratle ilgili konuşuyoruz. Teknoloji bizi süratli karar vermeye itiyor. Mesela bir Whatsapp mesajı geliyor, ya da bir tweet atıyor birisi. O anda cevap vermek istiyorsunuz. Orada söylediğimiz rasyonel, ama onu söylemek irrasyonel olabilir mesela. O nedenle davranış bazında düşünmek önemli. İnsanların her zaman en kestirme ve en rasyoneli seçmediklerini görüyoruz. Bu nedenle masa başındaki hesaplar birçok durumda tutmuyor.
Bence rasyonalite-irrasyonalite (tamamen şahsi fikrim) bağlamın değerlendirilmesiyle çok ilgili. Çünkü bağlamı değerlendirmek insan zihninin en çok ayırt edici özelliklerinden biri. Örneğin pratik zeka. Ben işini bilirlik, uyanıklık, kuyrukta herkes beklerken öne geçmek gibi anlamıyorum pratik zekayı. Pratik zeka, sorunu gördüğü anda bir çözüm bulmak demek. Yani çözüm odaklılık. Bu bir problem çözüm tarzı.”
Hayal gücünün gücü
“Hayal gücü çok çocuksu bir özellik. Bu çocuksu özelliği biz aslında değişik zamanlarda muhafaza ediyoruz. Mesela dalıp gittiğimizde. Bir şeye dalıyoruz, düşünüyoruz. Planlama bile bir hayal aslında. Olmayan durumla ilgili bir şey yapıyorsunuz. Hayal gücünün geliştiriciliğiyle ilgili yapılmış çalışmalarda gösterilen şey şu: Yaratıcılık, problem çözme becerisi, inovasyon… Bu gibi şeylere hayal gücü arasında çok net bir ilişki var. Bunu yapabilenler, başkasının aklına gelmeyeni görebilenler. Bunun için gerçekten hayal etmek gerekiyor.”
“Parmaklarımız bize en büyük hediye”
“Steve Jobs’ın ‘Kalemi tarihe gömeceğiz’ tarzında söylemleri vardı. Ama şu an iPad Pro’nun bir numaralı ayırıcı özelliği kalemi.
“Mesela not almanın konsantrasyonu artırdığı kesin. Karalayanla karalamayan arasında ders çıkışında hatırda kalma açısından büyük fark var. Aynı şey el yazısı tartışmasında da var. El yazısı mı olsun, kitap harfleri mi? Yapılan araştırmalar el yazısıyla kaydedilen bilginin çok daha kalıcı olduğunu gösteriyor.
“Kalem tutma hareketi çok önemli bir hareket. Beyin bölgesinde odaklanma sistemini çalıştırıyor. O yüzden ince işler yapmak, ellerimizi kullanacağımız hobiler edinmek önemli. Parmaklarımız bize süper bir hediye. Çok kıymetliler. Ellerimizin kıymetini bilmek için cerrah olmamız gerekmiyor.”