McKinsey & Company’nin blogunda yayınlanan Eric Hazan imzalı makale, “orta sınıf” olarak adlandırdığımız ancak tanımlamakta zorlandığımız sosyolojik gruba yönelik ilginç bir bakış açısı sunuyor.
Ekonomistler ve sosyologlar, orta sınıfı belirleyen kriterin gelir mi, profesyonel konum mu, yoksa eğitim mi olduğuna dair farklı tartışmalar sürdürüyorlar. Eric Hazan ise post-endüstriyel Amerikan toplumundaki yoksul ve işçi sınıfı beyazlara yönelik bir kitapta orta sınıfın farklı bir tanımına rastladığını yazıyor. J.D. Vance’in kaleme aldığı “Hillbilly Elegy: A Memoir of Family and Culture in Crisis” ABD’nin Pas Kuşağı (2. Sanayi Devrimi sırasında otomotiv endüstrisinin başı çektiği demir-çeliğe dayalı eyaletlerin olduğu bölge; yani, Michigan, Indiana, Ohio, Illinois ve Pennsylvania’yı içine alan coğrafya. Demir-çeliğin post-endüstriyel koşullarda geri plana itilmesiyle, buralara da “Pas Kuşağı adı verildi) bölgesinde yaşayan topluluklardaki ekonomik güvensizlik ve buna eşlik eden ahlaki ve sosyal çöküş anlatılıyor.
Vance’e göre bu topluluklar çok çalışarak yoksulluğu geride bırakabileceklerine inanıyorlar. Eric Hazan için de bu motto, orta sınıf için belirleyici rol oynuyor. Ancak bu anlatı şu sıralarda ciddi bir kriz yaşıyor. Zira eğer orta sınıf, eğitim ya da sıkı çalışmanın ilerlemeye yol açacağına inanan kültürel bir bilinç tarafından belirleniyorsa, Batı dünyasının çoğunda bu çabanın ekonomik refah getirdiğine yönelik güvenin epeydir rağbet görmediğini belirtmek gerek. Peki, orta sınıf şu günlerde başka ne gibi krizlerle karşı karşıya?
İki orta sınıfın hikâyesi
Orta sınıfa neler oluyor? The McKinsey Global Institute, gelişmiş ekonomileri inceleyerek globalleşme ve teknolojinin etkilerini mercek altına aldığı ve 25 yılın ekonomik trendlerini incelediği bir rapor yayınladı geçtiğimiz günlerde. Global verilere bakılacak olursa, orta sınıf gelişmeye devam ediyor. Batı ülkelerine bakıldığında ise orta sınıfın can çekiştiği görülüyor. Orta sınıf olmak, gelirinizin yıllık 13 bin 500 dolar (alt orta sınıf) ve 113 bin dolar (üst orta sınıf) arasında değişmesi anlamına geliyor. Örneğin, Çin’de kentli hanelerin yüzde 46’sının 2010 itibarıyla üst orta sınıfa geçiş yapacağı öngörülürken, 25 gelişmiş ekonomideki hanelerin yüzde 65 ila 70’inin 2005-2014 yılları arasında gelirlerinin hatırı sayılır derecede düştüğü belirtiyor raporda. Bu da yaklaşık 580 milyon insan demek.
Suçlu olan teknoloji mi?
Batı’da gerçekleşen orta sınıf gerilemesini incelediğinizde, 2008 krizinin bir rol oynadığını göreceksiniz. Ancak bu rol fazlasıyla kısmi. Uzun vadeli demografik değişimlerin de pay sahibi olduğunu eklemek gerek. Hanelerdeki yaşlı sayısının artması, aynı zamanda, hane içindeki çalışan birey sayısının azalması, dolayısıyla gelirlerin de düşmesi anlamına geliyor. İstihdam pazarında da radikal dönüşümler yaşandı. Örneğin, alt ve orta seviye çalışanların ücretleri düşüş gösterdi ve geçici/part-time işler yaygınlık kazandı.
Artan teknolojik ilerlemeler, istihdam pazarındaki kutuplaşmayı açıklamak için öne sürülen başlıca nedenlerden biri. Ki felaket tellalları henüz en kötüsüyle karşılaşmadığımız fikrindeler. Teknoloji kaynaklı kaygılar giderek yaygınlık kazanıyor.
McKinsey Global Institute’ün yaptığı bir araştırma da bu kaygıları haklı çıkaracak nitelikte. İstihdama yönelik otomasyon potansiyelleri epey güçlü görünüyor: Bugünün teknolojilerine göre, tüm işlerin yüzde 60’ının en az yüzde 30’luk bir kolu teknolojik olarak otomasyona açık durumda.
Tabii bütün bunlar yanlış anlamalara yol açmamalı. Otomasyon, milyonlarca işi tek bir gecede yok etmeyecek. Gerçekleşen kısmi bir otomasyon olacak. Makineler işin bir kısmını yaparken, insanların yaptığı işler de daha fazla interaksiyon, yaratıcılık ve özen gerektirecek niteliklere evrilecek.
Eric Hazan’a göre, bu şartlar altında teknolojik gelişmelerin orta sınıf için ne tür ekonomik ve sosyal kazanç ya da kaygılara tercüme edilebileceği, eğitim sistemimizi ve kurumlarımızı nasıl dizayn edeceğimize bağlı.
Orta sınıf için riskleri azaltmak
Eric Hazan’ın son sözleri ise orta sınıfı yeni ekonomiler için uygun hale getirmek ve riskleri azaltmak üzerine kurulu.
Günümüz dijital ekonomisinde, sermaye ve yetenek orantısız bir şekilde ödüllendirilirken, düşük vasıflı işçiler de istihdam pazarına katılabilmelerini sağlayacak dijital platformlar gibi yeni fırsatlardan faydalanabilirler. Bu ikisinin arasında kalan orta sınıf ise unutulmamalı.
Temel eğitim ve insanları yeni yeteneklerle donatmak buradaki anahtar noktayı oluşturuyor. Örneğin, Yunanistan’da işsiz kalmış enformasyon ve iletişim teknolojileri alanında çalışmış insanlar için Alliance for Digital Employability isimli bot kodlama kampları hayata geçiriliyor. Özel sektör ve farklı eğitim kurumlarının koalisyonuyla oluşan bu program önümüzdeki 10 yıl boyunca her yıl bin 500 kişiye yeni yetenekler kazandırmayı hedefliyor.
Dijitalin bizi nereye getireceği bir muamma. Burada kaygılarımızı artıran nedenleri ortadan kaldıracak altyapılar inşa edebilmemiz gerekiyor. ABD’nin Pas Kuşağı’nı, İngiltere’nin sanayiden arındırılmış kalelerini ve Fransa’nın geride kalmış kırsal bölgelerini dijital ekonomiye nasıl kazandıracağımız üzerine derin derin düşünebilmeliyiz.
Uzun sözün kısası, orta sınıfı çok çalışmanın karşılıksız kalmayacağı fikrine yeniden inandırabilmeliyiz. Orta sınıfın, yeni ekonomide duvarların ardında bırakılmayacağına dair kanıtları daha görünür hale getirmeliyiz.
Kaynak: McKinsey.com / Yazı: Eric Hazan