L’Oréal Türkiye’nin ilk Türk ve kadın genel müdürü Sinem Sandıkçı Gökçen ile bu değişikliğin Türkiye’nin globaldeki konumu adına neler ifade ettiğini ve gelecek planlarını konuştuk. Yaptıkları yeniliklerle örnek teşkil etme gücünü kuvvetlendirmek ve yetenek ihracını çok daha üst seviyelere çıkarmak Gökçen’in öncelikleri arasında yer alıyor.
L’Oréal Türkiye’nin ilk Türk ve kadın genel müdürü oldunuz. Bu değişiklik, L’Oréal Türkiye’nin globaldeki konumu adına neler söylüyor? Nasıl bir beklenti/potansiyel var bu pazar özelinde?
Grubumuzun stratejik açıdan büyük önem verdiği ve en büyük 20 ülkesinden biri olan Türkiye operasyonunu bir Türk’e emanet etmesinin çok önemli ve değerli bir güven göstergesi olduğunu düşünüyorum. Türkiye ekibinin yıllardır elde ettiği güzel sonuçların ve Türk yeteneklerin grup içinde önemli sorumluluklardaki başarılarının da bu güvende büyük payı var. Ekip olarak bu gelişmeden büyük mutluluk ve gurur duyuyoruz.
Türkiye güzellik açısından potansiyeli olan bir pazar. Genç nüfusumuz, hızlı dijitalleşmemiz, e-ticaretin artan payı, önemli bir start-up merkezi oluşumuz ve en önemlisi güzelliğe olan ilginin her geçen gün artması gelecek için çok daha büyük umutlar vaat ediyor. Güzellik pazarı oldukça rekabetçi ve tüketicimizin ilgisi için yarıştığımız zorlu bir pazar. Türkiye’nin yerel ihtiyaçlarına duyarlı, dinamiklerine uygun rekabetçi bir strateji geliştirmek her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor. Grubumuz da Türkiye’yi büyümenin, inovasyonun ve işgücünde yetenek gelişiminin merkezi olarak konumluyor.
L’Oréal Grup’un tekno-güzellik yolculuğunda Türkiye pazarını taşımak istediğiniz nokta nedir?
Grup içinde ülkemizin gerçek potansiyelini ortaya çıkarmak, hem iş hem de insan konularında ekipçe en büyük amacımız. Hızlı büyüme ile grup içindeki sıralamamızı yükseltirken, yaptığımız yenilikleri artırarak örnek teşkil etme gücümüzü kuvvetlendirmek ve Türkiye’den tüm gruba yaptığımız yetenek ihracımızı çok daha üst seviyelere çıkarmak önceliklerimiz.
En az tüketicilerimiz, çalışanlarımız ve diğer paydaşlarımız kadar çeşitli ve hepsini kapsayan yeni nesil bir şirket olarak Türkiye’deki liderliğimizi, sunduklarımızı ve hem tüketicilerimize hem ülkemize hem de dünyamıza olan katkılarımızı güçlendirmek hedefindeyiz. Tüm paydaşlarımızın yani tüketicilerimizin, çalışanlarımızın ve iş ortaklarımızın da tercih ettikleri şirket olmayı yani kalplerdeki payımızı artırmayı da çok önemsiyoruz.
Türkiye’ye olan sosyal faydamızı ciddi anlamda artırmak, bu konuda hep beraber daha büyük bir etki yaratmak için de tüm ekosistemimizle işbirliğini güçlendirmeyi planlıyoruz.
Özellikle öncü olduğumuz dijital, sürdürülebilirlik ve anlamlı markalar konularında sektöre ve paydaşlarımıza ilham vermek için yaptıklarımızı onlarla daha görünür bir şekilde paylaşmayı hedefliyoruz.
Açık inovasyon stratejimiz doğrultusunda start-up’larla işbirliğimizi güçlendirmek ve şirket içinde bir start-up çevikliğinde hareket edebilmek için ekiplerimizin gelişimine yaptığımız yatırımı artırırken kültürümüzü de yeni iş yapış şekilleriyle uyumlamak önemli bizim için.
Güzelliği nasıl tanımlıyorsunuz? Yeni yılda L’Oréal Türkiye hangi başlıkları sahiplenecek?
Güzelliğin tanımı kişiden kişiye, kültürden kültüre ve zamana göre değişse de insanın varoluşundan beri olan evrensel bir kavram; ilk insanlar zamanında mağara duvarlarında sembollerini gördüğümüz, tarihin her döneminde bahsi geçen, hep gündemde kalan bir konu. Sadece kendimizle veya fiziksel değil, “güzellik görenin gözlerindedir” sözündeki gibi duygusal ve sosyal boyutu da var. Güzellik bazen bir umut, bazen verdiği özgüvenle hayallerine ulaşma gücü, bazen yaşama tutunma sembolü yani her zaman ihtiyacımız olan ve bizi yukarı çeken bir kavram. Kişinin kendine verdiği değer ve özgüvenle ilgili. Biz güzelliğin, dünyayı harekete geçirecek çok önemli bir güç olduğuna inanıyoruz ve varoluş amacımızı “dünyayı harekete geçiren güzelliği yaratmak” olarak konumluyoruz.
Sahiplenmek istediğimiz konular dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve anlamlı markalar. Pazardaki tartışmasız liderliğimizi korumak, “dünyayı harekete geçiren güzelliği yaratmak” vizyonumuzu Türkiye’de hayata geçirmek ve sürdürülebilirlik, dijitalleşme, çeşitlilik & kapsayıcılık ve anlamlı markalar yaratma gibi bizim için stratejik önceliğe sahip konularda öncü olmaya devam etmek istiyoruz. Bunu yaparken de sorumlu, sürdürülebilir ve kapsayıcı olmak en büyük önceliğimiz. Topluma ve çevreye sağladığımız pozitif etkiyi en üst seviyeye çıkarmak için yerel gerçekler ve öncelikler doğrultusunda bir fayda sağlama stratejisi oluşturduk. Sadece tüketicilerimizin değil, çalışanlarımız ve iş ortaklarımızın da tercih ettikleri şirket olmak yani kalplerdeki payımızı artırmak da bir diğer önceliğimiz.
2022’de güzellik ve kozmetik sektöründe yeni challenge’lar neler olacak? Nasıl hazırlanıyorsunuz?
2022’nin en büyük zorluklarını pandeminin devam eden etkileri ve tüketicimizin düşen alım gücü olarak görüyoruz. Pandemiyle değişen tüketici ve pazar dinamiklerine uygun inovasyonlar, dijitalleşme (ve aynı başlık altında e-ticaret, data, dijital servisler), omni kanal dönüşümü ve tüketici etkileşimi/deneyimi konuları üzerine çalıştığımız en öncelikli konular.
Pazarın dinamik büyümesine devam ederek yüzde 20 oranında büyüyeceğini düşünüyoruz. Biz de pazarın en az 1,5-2 katı bir hızda büyümeyi hedefliyoruz. Yatırımlarımızı bu hedefimiz doğrultusunda, kaliteli işgücümüzü geliştirmek için insan kaynakları konularımıza, yeniliklerimizi en etkili şekilde tüketicilerimize deneyimletmek için pazarlamaya ve paydaşlarımıza daha katma değerli servisler sunmak için teknolojiye/dijitale ve start-up işbirliklerimize yapacağız.
L’Oréal Türkiye’nin dijital dönüşümde bir sonraki adımı ne olacak? Bu dönüşüm son tüketici tarafında nasıl bir değişime gebe?
“Digital first” bir şirket olarak bir sonraki adım da bir Tekno-Güzellik şirketi yani tek işi güzellik olan bir teknoloji şirketi olma yolculuğundayız. E-ticaret, dijital servisler, dijital pazarlama, içerik üretimi, data/CRM konularında sadece sektörün değil, aynı zamanda ülkenin de en iyilerindeniz. Bu konudaki gücümüzü tüketicilerimizi, müşterilerimizi ve iş ortaklarımızı da dijitalleştirmek için kullanıyoruz.
Tekno-Güzellik şirketi olmayı üç farklı şekilde yorumluyoruz. Birincisi geleceğin güzellik ürünlerini ve deneyimlerini yaratmak için yani inovasyon amacıyla teknolojiyi en iyi şekilde kullanmak. Şirket içinde yeni trendlerin öngörülmesinde kullanılan araçları, Ar-Ge kapasitemizi artıran yeni ürün geliştirme teknolojilerini hayatımıza dahil ederken, dışarıda ise teknoloji start-up’ları, kuluçka merkezleri ve girişim hızlandırma programlarıyla işbirliği yapıyoruz. İkincisi bu yeni fikirleri üretmek ve hayata geçirmek için sürdürülebilir ürün dizaynı ve üretimi sağlayan endüstri 4.0’ı, 3 boyutlu baskı, robotlar, dijitalleşmiş tedarik zinciri ve kitlesel üretimden kişiselleştirilmiş üretime geçiş için teknolojiyi kullanmak. Üçüncü olarak ise teknolojiyi tüketicilerimizle derin ve anlamlı bağlar kurmak için kullanmak. Sanal cilt analizleri, sanal makyaj uygulamaları, online güzellik koçluğu gibi servisler, sonsuz kişiselleştirme ile isme özel/ihtiyaca özel ürünler, tüketicilerimizle iletişim ve etkileşim sağlayan yeni reklam ve pazarlama modelleri gibi.
Tekno-Güzellik sadece bu üç başlıkla sınırlı değil. Geleneksel güzelliğin dışına çıkan her konuyu kapsıyor. İşe alımda mülakat yapan “bot”larımız bile var.
Bizim bu dönüşüm tutkumuzu aslında “artırılmış tüketicimiz” (augmented consumer) tetikliyor. Artan taleplerini, artırılmış performans beklentilerini, markalarda aradıkları yüksek sosyal/çevresel faydaları ve sonsuz çeşitlilikteki güzellik ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışıyoruz. Kısaca tüketici tarafında bizleri çok heyecanlı gelişmeler bekliyor; kişiselleştirilmiş ürün ve deneyimler, dijitalleşen bir etkileşim ve markalarla beraber yenilikler/içerikler/deneyimler yaratabilecekleri bir dönem.